Dr. Emre Bıkmaz

El-Ayak-Ağız Hastalığı

Dr. Emre Bıkmaz


Özellikle sonbahar ve yaz aylarında daha sık görülen ve ciltte döküntü yapan bir rahatsızlıktır. En sık 10 yaşından küçük çocuklarda görülmekle birlikte, yetişkinlerde bile görülebilmektedir. Sıklıkla çocuktan çocuğa, daha nadiren de çocuktan ebeveynine bulaşır. Erişkinler ve büyük çocuklar, 10 yaşından küçük çocuklara göre hastalığı daha hafif geçirir. Hastalığı bir kez geçiren, ileride tekrar geçirebilir; yani bağışıklık bırakmaz. Bu rahatsızlığa yakalanan çocuklarda, genellikle ilk belirti döküntüdür ve önce döküntü, devamında 1-2 gün sonrasında ateş yüksekliği başlar. Ateşlenmeden önceki dönemde başlayıp devam etmek üzere belirgin bir halsizlik, iştah kaybı, aşırı sinirlilik ve gece uyku problemi görülebilir. Yüksek ateş 1-2 gün boyunca sürebilir ve ateş düşürücü ilaçlara dirençli seyredebilir. Çocuk, ağzının acıdığını söyleyebilir veya ağzının içini gösterebilir. Aralıklı olarak karın ağrısı da tarif edebilir. Ağız içinde ve boğazda aft gibi yaralar görülebilir.

Döküntüler, hastalığın isminden de anlaşılacağı üzere özellikle el, ayak ve ağız çevresinde görülür. Ancak kollarda, bacaklarda, popo kısmında ve ağız çevresinde de döküntülere rastlanabilir. Bu döküntüler çoğunlukla küçük kırmızı renkte, kaşıntılı, ağrılı kızarıklıklar şeklindedir. Kızarıklıklar önce isilik gibi başlayıp, 1-2 gün sonra içleri su dolu hale gelebilmektedir.

Bu hastalık, virüs kaynaklı (viral) bir hastalıktır ve bu nedenle, tedavide antibiyotik kullanımının yeri yoktur. Hastalık etkeni olan mikrop, hastalığı taşıyan kişinin burun akıntısında, tükürüğünde, döküntüsünde ve dışkısında bulunabilir ve bunlarla temas neticesinde kişiden kişiye yayılabilir. Öksürme ve hapşırma neticesinde solunum ve ağız yoluyla, el yıkanmasına özen gösterilmemesi neticesinde yakın temasla, ortak kullanılan oyuncak, vb. eşyalarla veya tatilde havuza girenlerde olduğu gibi enfekte suların yutulması ile bulaşabilir.

Hastalık, diğer çoğu viral hastalıklarda olduğu gibi, 1 hafta 10 günlük doğal seyrini tamamlar ve tedavi edilmese de kendiliğinden geçer. Verilebilecek tedaviler, sadece hastanın şikayetlerini azaltıp konforunu artırmaya yönelik yapılabilir. Ağız içindeki aft benzeri yaraların ağrısını azaltmak, iştahı olumlu yönde etkilemek ve iyileşme sürecini hızlandırmak için karadut sızması veya şurubu kullanılabilir ve beraberinde oral multivitamin desteği sağlanabilir. Kaşıntılı döküntüler için oral antihistaminikler ve cildi besleyici, sakinleştirici çinkolu losyonlar kullanılabilir. Oral antihistaminikler, hafif uyku da verip, uyku problemini olumlu ölçüde rahatlatabilir. Yüksek ateş ve/veya ağrı durumunda, ağrı kesici ve ateş düşürücü özelliği olan parasetamol içerikli şuruplar, lüzum halinde ve en fazla 4 saatte bir verilebilir. Aspirin veya bebe aspirini kesinlikle kullanılmamalıdır. Çünkü bu rahatsızlık sırasında aspirin kullanılması, karaciğerde ve beyinde tahribata yol açarak, ölüme bile neden olabilir.


Henüz aşısı olmayan bu hastalıktan korunmada hijyen kurallarına uymak en başta gelir. Olabildiğince hasta gözüken veya döküntüsü olan kişilerle 1 metreden daha yakın bir mesafedeki temastan kaçınmak, öpüşmemek, sarılmamak, aynı ortamda uzun süre bulunmamak, bulunmak durumunda kalındığında ise maske kullanmak veya bir mendil yardımıyla ağzı burnu hafifçe kapamak, ortamın havalandırılmasına, dezenfeksiyonuna ve özellikle el temizliğine dikkat etmek çok önemlidir. El-ayak-ağız hastalığı olan çocuğun annesi ellerini sık sık yıkamalı, tuvaletleri çamaşır suyu ile dezenfekte etmeli, oyuncakları iyice temizlemelidir. Ortak tabak, bardak, çatal, kaşık kullanımından kaçınılmalıdır. Evin odaları her gün en az 30 dakika havalandırılmalı, yatak çarşafları ve yastık kılıfları döküntüler solmaya başlayıncaya dek her akşam, sonrasında da haftada 2 kere değiştirilmeli, çocuğun pijamaları, günlük kıyafetleri ve çorapları günlük olarak değiştirilmelidir. Çocuğun tırnakları, kaşıyıp döküntülere sekonder bakteriyel mikrop bulaştırmaması amacı ile kesilmelidir. Çocuğun ayaklarına terletmeyen çorap ve ayakkabı tercih edilmelidir. Bu hastalık çok bulaşıcı olduğundan, hastalık geçene kadar, yani 1 hafta-10 gün süre ile çocuğu evde tutmak, kreşe veya okula göndermemek gerekir.

Vücuda giren mikrop, boğaza yerleşir ve çocuğun muayenesinde boğaz kızarıklığı görülür. Ancak “faranjit” denilerek antibiyotik yazıp göndermek doğru değildir. Boğazı kızarık olan çocuğun öncelikle el ve ayaklarında döküntü var mı diye mutlaka kontrol edilmelidir. Döküntüler arttıkça, tanıyı koymak daha kolay hale gelir. Döküntülerin belirgin derecede kaşıntılı olması ve buna bağlı yaşanan uyku problemi tipiktir. Ancak el-ayak-ağız hastalığının döküntü, ağrı, kaşıntı gibi tipik bulguları, kişiden kişiye çok farklı seyredebilir ve bu hastalığın döküntüsü, gıda alerjileri, atopik dermatit-egzema, sinek ısırığı ve özellikle de suçiçeği hastalığı ile karıştırılabilmektedir. Suçiçeğinden ayırımında kesin teşhis için kan testi yapılabilse de sonuçların çıkması 1 hafta sürebilmektedir. Bu nedenle ayırım, sıklıkla mevcut öykü ve fizik muayene bulguları ile yapılmaktadır. Suçiçeğinde genellikle çocuğun kafasında, gövdesinde ve sırtında döküntüler varken, el ve ayaklarda çok daha azdır. Suçiçeğinde mukozal tutulum daha belirgindir; yani çocuğun gözünün içinde bile lezyon çıkabilir. El-ayak-ağız hastalığında ise gövdede çok az döküntü olurken, el içlerinde, ayak tabanında, kol ve bacaklarda, ağız çevresinde ve popo kısmında daha tipiktir. Suçiçeğinde yaralar iz bırakabilirken, el-ayak-ağız hastalığında iz kalmaz. Döküntüler, başladıktan sonraki 10. günde artık iyice küçülmüş ve solmuş hale gelir. Suçiçeğini bir kez geçiren kişi bağışıklık kazanırken, el-ayak-ağız hastalığı tekrar tekrar geçirilebilir.

Ağız içindeki aft benzeri yaralar ve boğaz ağrısı nedeni ile hasta olan çocuk, belirgin bir iştah kaybı yaşar. Aile, çocuk bu hastalık sırasında ne kadar yese kar diye düşünmeli, çocuğa asla baskı yapmamalı, zorla yedirmeye çalışmamalıdır. Katı-kuru gıdalar ve asitli içecekler yerine, rejim 1-2 dediğimiz sıvı-püre şeklinde gıdalar, anne sütü, devam sütü veya günlük süt, bol ılık su, muz gibi ağzını yakmayacak cinsten meyveler (turunçgiller olmaz), domates püresi, yoğurt, muhallebi gibi serin ve yumuşak yiyecekler tercih edilmelidir. Kaşıntı ve döküntü gıda alerjisinden kaynaklanmadığı için, bu hastalık sırasında başka özel bir gıda kısıtlamasına gerek yoktur.

Döküntünün ilk 3-4 gününde banyo yaptırmamak daha doğrudur. Zira banyo esnasında vücuttan akan kirli su, döküntülere sekonder bakteriyel enfeksiyon bulaşma riskini artırabilir, döküntülerin yayılmasına neden olabilir. Ancak sonraki günlerde sabun-şampuan kullanmadan yapılacak kısa süreli ılık bir duş, hem çocuğu rahatlatacak ve ferahlatıp rahat uyumasını sağlayacak, hem ateşini düşürmede yardımcı olacak, hem de çocuğun hijyenini sağlayacaktır. Terlemek ve terin üzerinde kuruması, çocuğun döküntüsü ve kaşıntısını artırabilir. Terletmeyen pamuklu kumaşlar giydirilmeli, yünlü, örülmüş kıyafetlerden, dar ve terleten deri, sentetik, naylon ve triko kumaşlardan uzak durulmalıdır. Serin havalarda tüylü battaniye yerine polar kumaştan ince bebek battaniyeleri tercih edilmeli, yaz mevsiminde ise pike, penye tarzında örtüler örtülmelidir. Çocuk terlediği an hemen banyo yaptırılmalı ve banyo sonrasında lezyonlara çinkolu losyon sürülmelidir. Banyo yaptırmanın mümkün olamadığı hallerde, çocuğun teri bir havlu kağıdı su ile ıslatıp silinmeli ve vücuttan uzaklaştırılmalı, sonrasında yine lezyonlara çinkolu losyon sürülmelidir. Döküntülere kolonya, deneme-yanılma amaçlı bitkisel ürünler veya başka kremler sürülmemelidir. Ayrıca güneşte durmak da çocuğun kaşıntısını ve döküntüsünü artırabilir.

Özetle, el-ayak-ağız hastalığı evdeki herkes için her yönden oldukça sancılı bir süreçtir. Basit bir soğuk algınlığı, nezleden çok daha sıkıntılı bir hastalıktır. Bu hastalıkta günler uzun geçse de, çocuğun her günü, bir önceki güne kıyasla biraz daha iyi, biraz daha rahat olur. Biraz sabır gerektirse de antibiyotiğe gerek kalmadan kendiliğinden geçmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları